“Uygarlığın doğurduğu tehditler, İlk Çağ’daki tanrı ve şeytanlarla karşılaştırılabilecek, görünen dünyanın arkasında saklı olan ve yeryüzünde insan yaşamını tehdit eden yeni bir tür ‘gölge krallığı’ meydana getiriyorlar. Günümüzde insanlar artık eşyalarda bulunduğuna inanılan ‘ruhlar’ ile konuşmuyor, bilakis ‘radyasyona’ maruz kalıyor, ‘toksinli içerikleri’ yutuyor ve ‘nükleer soykırım’ endişelerinden rüyalarında bile kurtulamıyorlar.” Ulrich Beck’in başyapıtı olan Risk Toplumu, yirminci yüzyılın sonlarında Avrupa’dan çıkmış en etkili toplumsal analiz eserlerinden biri hâline geldi ve ilk yayımlanışının ardından geçen yaklaşık otuz yıllık sürede büyük satış rakamlarına ulaştı. Hem disiplinler arasında hem de kamuoyunda yarattığı etki açısından, Habermas’ın Kamusallığın Yapısal Dönüşümü’yle karşılaştırılabilecek olan Risk Toplumu sosyoloji ve sosyal teori alanında bir klasiğe dönüşmüştür. Batılı sanayi toplumunun yer yer “Aydınlanma-sonrası”, “Fordizm-sonrası” ya da “postmodern” diye tanımlanan tayin edici bir geçiş döneminde olduğu geniş kabul gören bir görüştür. Beck onun yerine dönüşlülüğün/refleksifliğin hâkim olduğu farklı bir modernlikle karşı karşıya olduğumuzu öne sürüyor ve bu çerçevede toplumun küresel çaptaki değişiminin doğrultusuna dair tutarlı bir tablo ortaya koyuyor. Beck’in analizinin temelinde “risk toplumu” nosyonu yatıyor. Yazara göre, bilimsel ve teknik bilgiye dayalı bütünselleştirici, küreselleştirici ekonomi, toplumsal örgütlenme ve toplumsal çatışmanın giderek merkezine kayarken, toplumun üretim ve bölüşümle ilişkisinin doğasındaki değişimler çevresel faktörlerden etkileniyor. Beck, bu çerçevede mevcut toplumsal gelişimin diğer ana unsurlarını da ele alıyor: bilginin siyasal iktisadının merkeziliği; yeni çalışma ortamında sınıf ve cinsiyetin rollerinde meydana gelen değişim; ayrıca risk toplumunda siyasetin konumu.
Tanıtım Metni