İnsanların, hele de temsil niteliği olan görevlerde bulunanların bilgilerini, düşüncelerini ve deneyimlerini mezara götürmeleri iyi bir davranış değildir. Onların edindiği deneyimler, gerçekte toplumun malıdır, mirasıdır. Genç kuşaklara devredilmesi gerekir. Yazılı hale getirilmesi halinde gelecek kuşaklar da bu deneyimlerden yararlanabilirler. Niteliği ve edebi değeri ne olursa olsun, her anı kitabının bir tarihsel değeri bulunduğu bilinmelidir. Her insanın yaşamı ve gözlemleri kendisine özgü ayrı bir değerlendirme içerir. Anıların, anlatanın niteliğine bağlı olarak, “kişisel değerlendirmeler ve öznel yargılar” içermesi doğaldır. Bu durum anıların tarihsel değerini yitirtmez. Tarihi, güncelin değer yargılarıyla sorgulama yanlışlığı, geçmişi anlaşılmaz kılar. Yaşanmışlıklardan ders çıkarmayı da önler. Okuyucuyu, “Kitabı bu bilinçle okuması hususunda uyarmak,” kendisine saygısızlık olarak görülmemelidir. Aynı yöne de baksanız, herhangi bir cisme ya da olaya bakarken durduğunuz yer gördüğünüzü değiştirir. Bu kitapta ben, anlatılan yaşanmışlıklarla ilgili olarak, kendi durduğum yerden gördüklerimi anlattım. Anlatılarda adı geçenler elbette, durdukları yere göre değişen, farklı bakış açılı tanıklıklar getirebilirler. Bu anlamda kitapta adı geçenlerin tamamından izin alabilmem mümkün olmamıştır. Haklarını helal etmelerini beklerim. Unutulmaması gereken bir husus da anı türü edebi yazılarda, olaylar birinci ağızdan anlatıldığı için birinci tekil şahıs kipi cümlelerin kaçınılmaz olarak çok olacağı gerçeğidir. Okuyucunun, ‘ben’ diye başlayıp biten yazılardaki anlatımı anlayışla karşılaması, yazarın anlatım dilini ‘kibirli yaklaşımla kişisel övünme davranışı’ olarak değerlendirmemesi beklenir. Bu kitabın yayına hazırlanmasında amaç, mensubu olduğum Türk milletine karşı hissettiğim sorumlulukla borcumu ödemek ve genç kuşakların burada anlatılan yaşanmışlıklardan yararlanmasına fırsat vermektir.
Tanıtım Metni