Abdullah dönüp ahşap sandalyeye oturdu.-Bir kıvılcım! Bir kıvılcım dahi çakamaz mıyız gardaş? Mehmet gelip Boyabatlının karşısında durdu.-Kıvılcımı çakmasına çakarız da gardaş. Bu kıvılcım, bunca kefereyi yakmaya yeter mi ki?Yıl 1914…Birinci dünya s ...